Aylar sonra.

Geldim; buradayım.
www.twitter.com/ezgilejon

Butik Lejon ile yeniden merhaba!

Herkese merhaba yıllar sonra!
Tanıyanlar bilir yılladır Riva köyü sokak canları için mücadele veriyorum. Böyle bir online butik açtım; gelirler sokak hayvanlarına mama ve tedavi masrafı olarak geri gidiyor. 
Öperim bolca! 

HEY!

Blogspot'ta kimse kalmadı mı?
Kimsenin minicik harfleri yok mu artık, cümlelere tutunmaya çalışan?

Sen gel, ben var olurum.

Ben şuursuzum. Genellikle kazaen ve şuurumu kaybetmişken aynada gözlerimle göz göze gelirim.  Öyle sefilim, böyle boş bazen. Minicik ayak parmaklarım var, kimseye çaktırmadan çılgınca hareket ettiririm onları. Öyle çok güzel ellerim yok, ama avuç içinde patlayan cümlelerim çok. Sonra mesela, her kız gibi saç uzatmayı hiç sevmem. Ben kısa saçlıyım, ve kısa saçlı halimi seviyorum. Böyle ensem açık olsun, ileri de sevgilim olacak herif istediği zaman "şapidik şupidik" diye vurabilsin enseme. Kızmam, ense güreşi yaparım ben de.  Birlikte ense traşı olabilelim, kuaföre yalnız gitmesin. Öyle romantik sinemalara falan da gitmek istemem zaten, evde oturur izleriz. Öyle ikili kanepeye sıkışmaya falan da gerek yok, ben kanepe de otururm sen aşağıda tam ayaklarımın ortasında. Omuzlarına uzatırım ayaklarımı. Çünkü ayaklarım, gerçekten güzel. Sen de seversin zaten.Kanepede oturacak kişi sen de olabilirsin ama benim omuzlarım ağırlık taşıyamaz ki, kemik gibi biraz. Farklı yerlere gidip gezmemize gerek yok, mesela Taksim-Tezgah gibi bi mekanda yemek yiyip beyaz şarap içebiliriz. Ben şarap sevmem, ama içerim.  Yaşadığımız evren Beyoğlu olabilir. Kalabalığın içinde birbirimizi fark etmek güzel bir duygu olacaktır bence.

Yaşanmış bir aşk yaşamadım hiç. Bazen hatalar yapabilirim, çünkü annem ve babam aynı aşk içinde iki farklı insandı.  Aşk onlar için sadece üç kelimeydi bazen hep bir kelime fazla. Kavga çok gereksiz, zaten bağırmayalım. Ses tellerimizi yıpratmaya gerek yok. Sen, hep güzel şarkılar söylemelisin çünkü. Sesinin güzelliğinin dozu önemli değil.
 
Sözler vermeyelim, bu çok saçma. İnançsızlıklarımızı kısıtlamaya gerek yok ki. Hep seninim, sonsuzum..aşkım, bebeğim. Bunlar çok sıkıcı. Ben bunlarla mutlu olamam.  Beni aynı sevmemelisin, farklı  sev. Seni seviyorum demene gerek yok, benim bildiğimi bilerek sadece ellerimi tutabilirsin. Ama unutma, çok güzel ellerim de yok.  Yalnız kalmak istediğimiz de sorgulamayalım, ya da terk edip gitmeyelim. Işıkları kapatalım, uzanalım. Ama susalım, yalnız olalım.  Yalnızlığı, tek kalmaya bağlamayalım. Hiç istenmeyen yerlere, benimle gidebilirsin.  Ben sessizliğe aşık bir kızım, insanların sevmediği şeyleri de  genellikle severim.
 
Yılların sevgi ve sadakatini senden çıkarabilirim. Konuşmak ve benim aramda çok ince bi çizgi olsa da senin için konuşmayı deneyebilirim. Çünkü ben aşık olmayı susarak severim. Aşık olmak hazır bir kalıp cümlesi, aşkı yaşamak önemli. Anlamını bilmediğin cümleleri bana kurarken gözlerime bakma, ama ellerimi tut.
 
Dağınıklığı da severim. Dağınık olmaktan korkma, durmadan bir düzen içinde hissetmene gerek yok.  Bazen, birbirimizi çok sevdiğimiz anlarda çoraplarını ortalığa da fırlatabilirsin, kızmam. Benimle yaşadığın hayat diye bir şey değil de, sadece “yaşadığın hayat” olsun, ama beni o hayatın bir köşesine koy. Her duygumda bir yer açabilirsin kendine, kira istemem.Yaşımdan dolayı beni kırmaya kalkma, çünkü ben hiç alınmam. Minik olabilirim, ama kendimden büyük biriyle mutlu olabilirim. Ben 3’sem sen 6 ol. Ama n’lur sen de herkes gibi beni Leonda ki Mathilda'ya benzetme olur mu?
Bir de;  bana gelmeden önce şunu da bil. Ben hiç Eternal Sunshine Of The Spotless Mind ve Amelie izlemedim, çileği de Nutella’ya bandırıp yemedim.

Zaman

Zaman geçer, geçer içinden.  Saçları dökülür, elleri düşer, düşer gözlerinden.
Zaman bağışıklık sistemini güçlendirir ve paralel olarak köreltir. Duygu reaksiyonlarını kontrol eder, ellerini bırakır ama kollarına tırmanır. Duygularla düşünceler harmanlanır. Kimse bilmez, bilemez.
Yaşlar düşer, düşer gözlerinden. Seramoniler akar, akar gider kulaklarından tenine.. Kokular doğar, dans eder teniyle. Uçuruma ramak kala, ruh sarılır bedene çeker, çeker belinden.
Ve kimse bilmez, bilemez. Her şey değişir; Zaman değişir, duygular değişir, düşünceler değişir, ruh değişir, beden değişir, gözler değişmez ama aynı şeyleri farklı görmeye başlar. Hayat burada başlangıç yeri bulur kendine, her son yeni bir başlangıca gebe kalmak zorundadır. Çünkü hayat devam eder, zaman durmaz. Rahatlama düşüncesi: kum saatini tersine döndürebilmektir. Fakat, kumlar sınırlı sayıdadır. Belki 5 dk, belki 10 dk, belki 20 dk.
İlaçlar çalışmaz, ağrılar bedeninin her yerindedir. Müzik, ilaçtır ama ağlatır, yazdırır, içtirir ve belki sakinleştirir. Bunlar ilk günlerdir, zamanla tanışma evresi bir erkeğin yeni bir kadını tanıma süreci gibidir.
Zaman düşer, düşer ellerinden. Kolların ağlar, ellerin duymaz. Kirpiklerin dökülür, gözlerin toplamaz.  Zahmetlidir, zamanın morfini alışmaktır. Ama kimse alışmakla zamanı aynı kefeye koymayı akıl edemez.
Çünkü zaman; insanın aklını yer, kemirir. Delirecek kadar aklı kalmamış, ve kalmayacak olan insanları kendine gebe bırakır. Zaman, sapıktır. Orospun olur, pezevenkin olur. En büyük fantazisi acılarını hayatın kutsal fahişesi yapmaktır. Zaman üstüne çıkar, altına girer. Arkandan bakar, önüne geçer. Yanında yatmaz, yanında gözlerini kapatmaz. Neden mi?
Çünkü zaman..
Sana GÜVENMEZ.
Çünkü insanlar zamana güvenir, oysa zaman insanların aklına sığınır. İsteğine, inancına sığınır .İnsanlarsa, zamanın o en büyük kandırılmışlığına bırakır kendini. Ve en yanlış cümle; “Zaman GEÇER.”
Zaman değil, saat ilerler.  Perdeleri kapadın diye güneş terk etmez şehri, şairin elinde ki kalemi kırsan, kalem kırıldı diye duyguları kaybolur mu?
Cevap HAYIR’dır. Zaman bazen, yarım kalan cümledir. Kırık dökük saniyeler içinde yok olan özlemdir. Bazen, eksik kalan yanınızdır. Ve zaman bazen, aşık olan iki yüzlü bir orospudur.
Pencerene perde olur, ruhuna ilaç olur, “geçer” kelimesiyle en iyi anlaşan kelime olur lakin gözlerinden akmak için sıraya giren gözyaşı kılığına da bürünür. Zaman, insanların hiç ısınmayan elleridir. En büyük silah zamandır, vurmaya çalıştığı duygular vardır. Katildir, cinayetlerine kurban giden insanlar vardır. Sözleri hep yalandır, yeminleri unutulmuştur. Zaman bir hikayedir, okunmuş bir kenara atılmış. Bazen okunmaya zahmet edilmemiş bir hikaye. Her kitabın arasına girer, satırların orospusu da olur. Kelimeleri, cümlelerin orospusu yapar.

Oysa ben henüz içnide minik harfler barındıran cümleler tanıyorum. Minicik elleri olan harfler, cümlelere tutunmaya çalışan. Zaman normal bir merdivendir, insanın ayaklarıyla çıkması gereken. Ama insanlar onu yürüyen bir merdiven olarak görür, daha kolaydır. Yormaz, ve insanlar işte bu yüzden zamanla KAYBEDER.
Zamanla, zamanı kaybeder.  Ve zaman akar gider saçlarından insanın..Hikayeler biter, masallar hiç yok. Kahramanlar, her zaman ki gibi erkenden yok olmuş mısralar arasında, kimisinin geçmişi kimisinin geleceği eksik orospu zamanın ve satırların içinde.

Trajedi

Birinden biri geçiyor, ve biri birine kala terk ediliyor hep. Ruh trajedilerinin saat anlayışı bu oluyor.
Sonra susuyor zaman, sessizlik konuşuyor artık.

-

Zaman, aşkın yanında kalamayan orospu gibi. Bedenlere var, ruhlara yok.

Ve;

Zaman ölümlere sığınarak yaşayan bir orospu gibi. 
Yada ölüm zamana sığınarak sevişen bir orospu gibi.
Ben geldim!
www.ezgilejon.blogspot.com artık bu adreste olacağım.

Cinayetimin Psikanalizi - I

Aynaya geçtim, baktığımda kendimi göremedim. Loş bir ışıkta, kestiğim saçlarım nede hoş geliyordu dokunduğumda. Ensem, fazla mı seksi duruyordu?  Belki de. Kimse yoktu, sadece taşınırken bu eve, bavuluma koyduğum şarkılarım, seramonilerim, cinayetlerim ve almaya kıyamadığım mutluluğum vardı.

Bir freud romanını okuyor gibi uyanıyorum karanlığa. Sonu olmayan sonlar, sonrası sonrasız olan sonralarıma gebe kalıyor inadına. Karşımda hayali bir psikolog! Leş gibi sanık kokuyor. Başlamadan bitmelere ne kadar da aşığım. Spontan olmayan bir hayatın psikanalizini yapıyor içimdeki katil. Senfonik bir cinayet işleyeceğimi biliyor gibi. Gözleri var, elleri yok. Ruhu var, bedeni yok!

- Ruhu mu var dedin?
 Evet ruhu dedim, cinayet işlemeye mecbur kalmış bedensiz bir ruh! Belki de olmayan bir Tanrı aldı hayatın bedenini.Kendini tanrı gibi gören, skopofili bir bay.
 
Sustu, bedenine aşırı dozda forza aldığına emindim. Her yeri açıkta kalan bir fahişeydi hayat. Yağmurlu havalarda ne kadar seksi gözükse de gözümüze. Güzel günlerde, en hiç duyguydu bizim için. Öyle ya, kalbi yoktu O'nun. İntraketle sevgi veriyordu damarlarına.

-Sevgi mi dedin?
 Evet, sevgi dedim. Sonu gelemeyen hayatın en sahte duygusu! Nefret mi yükleyecekti damarlarına, böyle bir masal mı okutuyor sandın? Masallarımızın kahramanı sevgi tabiki.

-Neden sevgi? 
Neden mi dedin, kahramanlar erken gider çünkü!
Verilecek en doğru ve acı cevaptı. Hayat ruh felci geçirtiyordu ruhuna, çarpık kelimeler arasında devrik cümlelere takılıyordu. Belki de hayat bize platonik, bizim haberimiz yok! İnce ince titriyordu şimdi, bedenine giydirdiği maskeler düşüyordu.

-
Maskeli balo muydu yani hayat? 
Sadece baktım, gözlerimden geçmiş akıyordu. Geleceğin ellerini görür gibi oldu! Tuttum o ellerden, koydum pinhan kelimelerimi sakladığım sandığa! Ses yok, tıkırtı yok, korku yok.

Geçmişimle sevişti geleceğim, en büyük korkularıydı aşık olmak birbirlerine! Bencil, ruhsuz ve boş gözlerle sustular. Geçmiş gözleriyle dokundu geleceğin gözlerine.

Geleceğim farkında değildi; geçmiş geçirivermişti geleceğimin geleceğine..
 
 Ve, sevgi hayatın en gözde kahramanıydı, her kahraman gibi erken gitti!

Parafin.

Ruhunun parafini oluyor,her damlayışında yakıyor bedenini kadının.Göremediği damlalar gözünde gözyaşı oluyor.Her gözyaşı düştüğünde,değersiz oluyor dişlerini sıkması.Ne kadar acı oysa,kalbine giden yolun nefretinden geçmesi.Kış masalı başlıyor yine,yapraklar dökülüyor bedeninin 1.katına,zemin katı çoktan kaygan.Bırak, diyor kadın.Aynaya dönüp bakıyor kendine. Gebe kaldığı hayaller,abortus olanlarıyla aynı. Aldırmıyor,nefreti çoktan merdiven olmuş o'na, sevgisine çıkıyor. Bir fahişe kadar korkak,bir aşk kadar iki yüzlü! Bedenine hoş geliyor ama kalbine değil. O yine de çıkıyor teker teker merdivenleri. Korkmuyorum, diyor. İçi titriyor.İçinde türeyen polislerin farkında değil,duygularının trafiğini nasılda kapamış oysa! Aşk nefrete çarpıyor.Hayatta ki en gerçek duygu yoğun bakıma giriyor! Ve doktor yine; "kardiatonik ilaç" diyor.




Kadın susuyor yine,içinde sakladığı pinhan duyguları aldırıyor doktoruna.Ve neşterle kesilirken duygular,en derin köşeye sığınmış bir adam.Neredeyse ölüyor,neredeyse nefes alamıyor. Kanlar içinde alınıyor kadının içinden.Bedenler birbirine oksimoron.Ne kadar da küçülmüş,zavallı adam..

 Bitti mi sandın bu masal? Oysa daha yeni başlıyor Alevkadın&Kardanadam!

-

Kalbime çıkan merdivenlerden nefretin ayak izlerini gören hücrelerim olmuş,ben fark etmeden hepsi nefretle dolmuş!

Sadece sustu,suçluydu.

"Otopsi istiyorum" dedi doktor,bu kadın hayallerini kendisi öldürmüş olamaz!
Sustu kadın,suçluydu.
Ama ne yapabilirdi ki? 
Gebe kaldığı hayalleriydi onlar,acıdandı! Nasıl sarıldı bilemedi,boğdu hepsini.Kesti nefeslerini.
Sadece suçluydu,sustu.
Hayalleri osteoporoza yakalanmışken,günden güne kırılan kadın olmuştu.
Sadece sustu,
suçluydu.

Levh-u kalem -Tanrı tarafından değil,hayat tarafından takdir edilmiş acılarımıza ithafen.

Saçlarımda tel tel nefret,ellerimde korkudan ter ter düşen oksimoron duygularım.
Hayatın elleri seri katilim. O beni korkutmaya çalıştıkça ben korkmayarak onu korkuttuğumu sanıyordum. Oysa nede masum oynuyordu hayat;
 O "en güzel"anımız sahne oluyordu onun için. Ve ne kadar kolay oluyordu oynamak herşeyimizle.İçimizdeki hayatlar abortus olana dek.Ama herşey sahteydi,o gözyaşları,arkadaki seramoni ve bazen gerçek gibi gelen gülüşler bile..


Kıskanıyordu hayat,ona ait olmayan içimizdeki tüm hayatları.
 Beyaz cenetten bir melek oluyordum.Kanatlarımda var üstelik,ama biri kırık.Ama biri yorgun.Ama biri paramparça.Ama biri hiç yokmuş gibi.

-

Acıdan doğar insan hep,her mutluluktan öldüğünde.

-

Acılarımız alırken mutluluklarımızın bakireliğini,ana rahminden henüz çıkamamış mutluluklarımız abortus yapıyor hep.
En derin yerden inlemeler! Sadece mutluluklarımızın canı acıdığından,bize gelemediklerinden değil!
Kutsal bir fahişe gibi; daha ne kadar sikilebiliriz ki hayat tarafından? Daha ne kadar..
                     Mutluluklarımızın içinden doğan acılar seramonisi tırmalasada ruhlarımızı,hayatın morfini olmuşken acı,yaşamak o kadar da güç değil bu bedenlerde,değil mi?   

-

Pek sevmiyorum bizim bu cenaze tipini,acaba ben ölünceye kadar değişir mi..

-

Harflerin kelimelere,kelimelerin cümlelere,cümlelerinse satırlara sığındığı bir hayat!
Herkes dönem dönem farklı ruhlar trajedisi yaşar,obsesyon düşüncelere sığınır,kalbinin ajitasyonuyla hareket eder.Bazen cümleler kelimesiz kalır,ağlarlar.Bazen kelimeler düşüncelerin korumalıklarına asılır,bir cümleye ait olmayı bekler,o cümle aklının bir köşesindedir her zaman lakin çıkamaz kolay kolay ağızdan..İşte benimse..bir gün..
Kelimelerim düşüncelerimin korumalıklarına asılmış,bir cümleye ait olmayı beklerken,hafif bir rüzgar esti..kelimelerim düşerken yere,cümlelerim onların harflerinden tuttu çekti geri!

 " canlarını acıta acıta.." 

Bana şimdi biraz müsade,dinlemem gerek kendimi..
Döndüğümde,hissedilmek dileğiyle..

Bitti,hadi yum gözlerini..

Sesin çıkmaz buralarda,istediğin kadar,avazın çıktığı  kadar bağır.Sussan bile farketmez kimse seni,herkes ne kadar yakınındaysa,bir o kadar uzağında.Hayat desen,senin mutluluğuna aldırmadan,bir sürü yük yüklüyor omzuna,yaşadığın sürece taşımak zorunda olduğun bir yük.Ne kadar yorulsanda,bıraktığın anda bitecekmiş gibi hayat.İstediğin bir rolle,istemediğin bir sahnede,yada istediğin sahnede istemediğin bir rolle.Kimine göre yalan,kimine göre gerçek herşey.İnanç mı mahveder herşeyi,yoksa güven mi? Ne lanet duygular!Yapışıyorlar,bırakmıyorlar..Nedeni meçhul ölümün..Neden bu kadar acele ettiğide belli.Bir gün ölümde ölecek,o ayrı."sonsuzluğa kavuştuğumuz zaman,öleceksin ölüm.."Basit değil yaşanıldığı kadar hiç bir şey.Gülersin ama,kim bilir içinde ne fırtınalar kopuyor ve sen yine yalnızsın.Yanında kendinden başka kimse yok.Yalnızlığını bile kendinle yaşıyorsun.Yalnızlığının sebebi bile kendin belkide.Bütün hücrelerin çarpıyor ölüm duvarına,hayata dair.Bir sen kurtulamıyorsun şu lanet duygulardan.Yalın halini yaşıyorsun hayatın,ondan yanıyor canın böylesine.Gerçekler hep kalbinin içinde ama..Farkında olmadan sahteliklerle örtüyorsun gerçekliklerini,sen.Hep bir engel yaşamaya hayat,en büyük engel yaşamak için.Ama gelmez elinden hiç bir şey.Bedenin özgür kalsa neye yarar,acıtır ruhunu hep yaşananlar.Sus susabildiğin kadar,konuştukça batar hayat,neyin varsa alır elinden..Bir sen kalırsın kendine..Yaşarsın kendi kendine..
Bir hayli sessiz şimdi sessizlik!Kaparsın gözlerini..yine en yakınında karanlık,geçir hadi en sevdiğin yalnızlığını üstüne,düş kalabalıklara,gözyaşlarını yağmurlarla kapamaya..
bitti,hadi yum gözlerini..


Toksikolojik duygularım!

Düşünürken,düşüncelerimin arasında uyuya kalmışım.Uyurken tutulmuş duygularım,soğuk rüzgarlar esmiş omuzlarına..Geçmiş geçirivermiş sırtına,acıtmış canlarını..Eğmişler boyunlarını,kabullenmişler,ezilmişler gerçekliklerin acımasız hafif sahteliklerinde..
Bense uyuya kalmışım düşüncelerimin arasında,uyanamamışım,kurtaramamışım..Öylesine yorgun düşmüşki bedenim,ağlamaya cesaret edememiş gözlerim..Acının kokusu sinmiş ruhuma,ruhumsa başka bedenlerin ruhunu öldürmüş durmadan,ruhsuz bedenlere sığınmış..Pinhan kalmış hep acılar,sorular ve yüzler.Geleceğin geleceğinden emin değilim.Takılır başka hayatlara,ben başkalarının kaderlerini yaşarken,başkaları benim kaderimi yaşar,geçmişin geçeceğinden,geleceğin geleceğinden hiç emin değilim..
Camdan duygularım düşerken yere,neden hep kırılmaz nihilist olanları..
Uçurumların sonunda neden dikilir hep ruhum.
Neden günaydın demek için yeni bir güne,geceden uyanır bedenim..
Taşıyamazki bu hayatı,daha minicik ellerim..


Düş'üşlerimin arasından.



Nihilist duyguları sen'lemek.

al anjiyokatı aç damarımı ver bütün sevgilerini içime.
Tamamen kalbimin ajitasyonuyla hareket ediyorum düşüncelerime karşı,anason almış gibi kalbim,uyuşmuş hiçyokken.Yalnızlığa adım atmadan,yalnızlık şarkıları dinlerdim ben..
Sen öldün .
Bende ölüyorum.
Hiç sorun değil.Yaşam ölmez.Yeniden doğmak için varolmadık mı zaten?
Yağız'ı özledim.

Kaldı,herşeye rağmen kaldı.Bütün gitmeler değersizdi şimdi..

Mitoz bölünmeden pek bir farkı yok yalnızlığın.Hayır mı? Ne hayır! Geçmiyormu zamanla?Neden ağlayacakmışsın?Onarılmıyor mu zamanla? Neden gözyaşı dökecekmişsin yalnızlığına! Pekte kötü birşey değil yalnızlık.Bırak kemirsin ruhunu yalnızlığın gelecek hali!Tek kişiliktir yalnızlık,onu düşünüyor olupta,yalnız olamazsın!

-dedi içses ve susturdu acıları..

Duygularımın içinde bağdaş kurup oturdum,bana kalmayı öğretmişti acılarım,nasıl gidebilirim?Düşümün içinden aniden düşen bir düş değilmiydi gerçeklik?Acımışmıydı canı benim kadar,düştüğünde düşlerinden? Sahteliklerini gerçekliğine bastırarak nasıl yaşayabilirdi gerçeklik?Kaldı,herşeye rağmen kaldı.Bütün gitmeler değersizdi şimdi,gidipte ne yapacaktı sanki?Hangi sahteliğin altına sığınacaktı gerçeklik?Gitme,dedi içses.Oysa ben kalkmaya meyilliydim.Duygularımı hayata yazılmış bir mektup gibi buruşturulup atılmış hissederken,neden yaşayayacaktım? (...)
Açtım gözlerimi sonra,son günmüş gibi hissettim,dolu dolu yaşamak istedim sonra..Henüz kar yağmadan İstanbul'a,ben kârlı çıkmak istedim,yalnızlığa..Sonra sil baştan başlamamak gerek bazen dedi içses,canımın yanmasını umursamadan..


Sustum,bütün çığlıklarımın senfonisi eğdim.Sonra devam ettim,gerçeklerimi sahteliklerime bastırarak,yalnızlığın seramonisini yaşamaya..

bitti,bense yumdum gözlerimi..
Bak dedim,hayat!ağlayamazsam gücenme artık bana,gözlerim bitti..

Farklı ruhlar trajedisi.

Hayat basit bir intihar kelimesi artık benim için.Ne zaman 'bol olacak toprağım?'Erimiş mumlarda ışık arıyorum,köpek balıkları beni hala kovalıyor ve ben ölüme ulaşana dek yüzeceğim..
Yağmur neden yağmıyor?Yoksa bulutların acelesimi var?Ben onlardan kaçtıkça onlarda bendenmi kaçıyor? Bilirsin,yağmur ve acı hayatın morfinidir! Kim durgun sularımda dalgalar yarattı böyle? yoksa Tanrımıydı aynı dalgaları yiyen yosun tutmuş o kaya? Hayatmıydı yoksa? Hayallerimin altı delik,duygularım akıyor,duygu kaybediyor ruhum.Kalbimin agorafobisi!Hayatın ekinoksunu yaşamaya çalıyor ruhum,ve bende görülen yine apati!Abortus yapıyor hayat,bense gebe kalıyorum mutluluklarıma..Tanrı'ya ve hayata analjezik düşünceler yüklüyorum.Toprağın bol olsun hayat,tanrı duyarsa eğer okurum ruhuna bir fatiha..

Somatizasyon Bozuklukları,Haykırış 1.

Kazaen ve şuurunu kaybetmişken öldürmüştü ruhunu,kadın.
Hayallerindeki oksimoronların kimyasıyla hangi bayım oynamıştı? O gebe kaldığı hayalleri düşük yapıyordu şimdi,durmayacaktı kanamaları,ruhundaki yara izlerini hangi nefretle kapatacaktı? Yalnızlık mı olacaktı ilacı? Her yalnız kaldığında iyileşecekmiydi yaraları,keşke hayalleri bu kadar etobur olmasaydı!Hayallerinden doğan umutları hücrelerini ele geçirirken,son nefesini verdirtiyordu hayat,kadına..
Hayalleri çoktan iflas etmiş bir kadın,tozlu raflarda duran bir adam.Ve yalnızlık bir ilaç.
Bu kadar nankör olma hayat dedi kadın,neşteri aldı doktor,kesti mutluluk hormonlarını kadının..
Bu kadına kardiotonik ilaç verin dedi yalnızlık,kalbi güçlenmeli!

Bu aralar;

Kendimi iyi hissetmiyorum sevgili blog.
Ruhumu birşeyler kemiriyor,can çekişiyor içim.Cümlelerime yazacak kelimeler bulamıyorum..Halimi anlayamıyorum.Hiçbirşey yoktu üstelik ağlamam için.Hiçbir sebep yoktu.Son 5 gündür,durup dururken yaşlar akıyor gözlerimden..Sebebini bilmiyorum,belkide hayat yine oyun oynuyor.Neden peki?Neyse işte..
Artık her sabaha,bugün ne zaman bitecek acaba diye uyanıyorum,içimde çarpışan ölümler var,ölüm duvarları örüyorum durmadan hayatıma..Herşeyin sonunu bekliyorum sebepsizce.Zor,son dakikaları düşünüpte yaşamak istemek çok zor.Kendimi yalnız hissediyorum,üstelik yalnız değilken.Hayatla aramda çok ince bir çizgi var.İp gibi..O ipin üstünde yürüyorum sanki,hayatın ne zaman beni iteceğini merak ederek yaşıyorum,o ipten nereye düşeceğimi bilmeyerek.Yaşıyorum işte..Farklı hayatların,aynı rollerinde oynarak,perdelerin arkasında gizlenmeye çalışarak yaşamak..Hayat böyle birşey işte,nasıl mı?
Her sabaha histerik bir kişilikle uyanıyorum,saatime bakıyorum işte,ne zaman akşam olacak diye beklerken,zaman hiç geçmiyor.Bir rüya gibi işte,öyle bir rüyaki,sen terler içinde kıvranırken,hayat o kadar acımasızki seni bu rüya sandığın şeyden uyandırmıyor.Duygusal reaksiyonlarımda bir yoğunluk,duygularımdan taşıyorlar.Ruhumun kimyasıyla oynamış hayat,durmadan farklı duygu bozuklukları içinde buluyorum kendimi.Zevk alamıyorum hiçbirşeyden,durup dururken gözyaşları akıyor gözlerimden..Napmalıyım?Neden böyle..Yardım edin bana,nefesim bitmeden,umutlarımı yitirmeden,sadece yardım edin bana..Düşünecek,delirecek kadar aklım olmadığı için,yardım edin bana..sadece yardım edin..

-

Hayatın katili..
Diye söze girmek istedim bir anda.Kimse için değil,beynimde duygu hücrelerimden birinin cümlesiydi bu,sızlattı biraz düşüncelerimi sadece.Ve eğer gerçekten bir -duygu doktoru- olsaydı bir sürü diş doktoru yerine,gider çektirirdim bütün duygularımı,öldürerek yoketmezdim en azından.Yada damarlarımdan kan yerine akan sıvılaşmış duygularım düşerken,bastırırdım sigaranın küllerini o lanet duygularıma.Katıyken eriyen,buz gibi duygular.Ateşin yanına bile yaklaşamayan şu lanet duygular.Akar dururlar!İçimdeki yokuşu aşmışlar,içimdeki trafiği durdurmuşlar.Mutluluklarım aşacakken o yokuşu,kırmızı ışığı yakmış duygu polislerim.Yakalamışlar ve kapatmışlar mutluluklarımı -karanlık- bir kuyuya.Neydi ki amaçları?

duygu polisleri türüyor içimde.
kelepçelerle elimde.

-

Zamanı geri getiremezdik ama kum saatini ters döndürebilirdik;Ve sonsuz bir dünyaya sahip olduğumuz zaman sende öleceksin ölüm!

*

Blogu kapatmaktan vazgeçtim,sanırım haklısınız.Bir süre böyle idare edeceğim artık :)
Dediğiniz gibi,burda yazılan yazıların gerçekten insanlarda bir etkisi oluyor.Şu 10 yorumun bana o kadar etkisi olduki,burda kalmam için bir cesaret kazandım açıkcası :) Hepinize teşekkür ederim,kalemimize kuvvet..

Hoşçakalın..

Blogu 1-2 gün içerisinde kapıyorum.
Yazılarımı okuyan,düşüncelerimi,duygularımı paylaşan,blogu takip eden herkese çok teşekkür ederim.
Burda bişeyler yazmak,paylaşmak,özgüven kazanmak çok güzeldi.Çok şeyde kazandım bu sitede sanırım,hiç kimseyi tanımasam bile..
Sizin kaleminize kuvvet,ben artık yokum arkadaşlar,kendinize çok iyi bakın,kaleminizi elinizden eksik etmeyin,bende öyle yapıcam..
Belki herkesçe basit bulunan şu durum: ( yazıların çalınması ) çoğu blogger takmasada,açıkcası ben böyle şeylere gelemiyorum sanırım,burda yazılan yazıların,sahte duygularla başka yerlerde,başka insanlarla paylaşılmasına alışamadım.. Neyse,herkes kendine iyi baksın :)

      
           Morpheus-Ezgi.

*

Saçma bir hayatın şeffaf cehenemindeyim,camdan duygu ve düşüncelerim çok müsait kırılmaya.

-

Ruhumun öfkelenipte bulutlandığı günlerden kalma bu karanlık düşecekmi hep gözlerime,güneş açmayacak mı hiç yüzüme?
-Bana yardım edin.

-

Ruhlar paramparçayken bedenler bir bütünse anlamı yokmuş aşkın.

-

Canımın her yanışında 'gitmeyi senden öğrendim'.
Bulanık hayatımın en net yerinde bile her şey,halusinasyon!

-

Mutlu sonlar olur hikayem,ben mutlu olamam.
-Hiperleşiyorum.

-

Sonrası sonrasız olan sonraların sonrasızlıklarını iyi bilirim ben..

-

Ölüm doluyor gözlerim,akıyor bir yaş misali yanaklarımdan.

-

Nedir ki bu gerçek kelimesinin anlamı? Ger ve çek bütün mutlulukları,at atabildiğin kadar uzağa.Dönemesinler geri..
Bir insanın hiçbirşey olabilmesi için,herşeyin olması gerekiyormuş meğerse..

-

Kendimden kaçabilmek için,tüneller kazıyorum ruhuma.Acil çıkışlara kapadığım kapılarımı zorluyorum..
Ve gerisi meçhul bir acı..

-

Bugün hiç utanmıyorum artık.
Yarı aralık hüzün perdeleri dikiliyor.
Rengi solmuş akşam vedaları..
Bir yanım aksa,diğer yanım karanlık.

Akşamdan alırım dercesine,ölüm tutamları,
Ve kim ölse benim içimde,açılır mezarı.


Bugün hiç ıslanmıyorum artık.
Derimi sen yolmuşsun etimden..
Süblimleşen bir kaya gibiyim,
Biterim kan kokan hırıltılı nefeslerden.
Ezik gözyaşı güllerim vardır benim.
Kim ağlarsa onun gözlerinde çürüyen.


Bugün hiç titremiyorum artık.
Bir çağ bitip,yenisi başlıyor benim için.
Kaleme alınan anlar gibi sonsuzum ufuklara.
Ve bir melekle dönüyorum,kefensiz dünyaya.
Tenin dilediğin kadar kararsın,bebeğim!
Sen sadece gözlerindeki ışığı sakla bana..

-

Kürtaj yaptırıyorum duygularıma.
Onların can çekişmesi çok hoşuna gidiyor düşüncelerimin.-Doğmamış duygulara,oksimoron düşünceler.-
 Teşekkürler hayat.
Cehennemin dibine kadar nefret ediyorum senden.

Yalnızlık;

Bir fahişenin,hayatı bir piç gibi ortada bırakmasıdır,yalnızlık.
Ve yalnızlık yalnızlıktır işte..

.

Poliamori yaşıyordu kadın.
Ve leş gibi aşk kokuyordu,gebe kaldığı hayallerini doğruyordu.Olmayan tanrım,o sancıda neyin nesiydi?Kanlar içinde,kocaman hayaller.Hepsinden farklı çığlıklar seramonisi..Yaşamdan çok uzak,uzak umutlarda yaşam..Peki ne kadar anlamlıydı sukut-ü hayallere gebe kalmak?

İnsan kendi hayallerine gebe kalırmı?
-Hayallerin sana tecavüz ederse evet.

Muhtemelen tanrı yok ve ben keyfime bakabilirim.

-

Hayallerin soğuk bedenlerine sarılıyorum.
Biraz daha üşüyorum,biraz daha morarıyor dudaklarım,ve biraz daha diriliyorum.

Oysaki çok masumdu hayat,ben O'na gözlerimi açtığımda.

Bu aralar acayip sanatsal bir yüzüm var.
Dolap çizikleri,tırnak izleri falan.
Çok sanatsal yani,anlatamam.

Ve sen; O sigaranın dumanı kadar zehirlerken beni,aldırmadan çektim içime seni,soludum o dumanı yine sensizliğe sardım sigaramı,sakladım..

-

Hayat seni siker ve sen sadece inlersin.
Kutsal bir fahişe gibi,daha ne kadar sikilebilirizki hayat tarafından!


Yazık sevgili Tanrı.Bizede,sanada yazık.

-


En sinir olduğum şey geldi başıma.Alevkadın&kardanadam yazısı başka bir sitede,üstelik başka birisine ait olarak yazılmış.Neden insanlar bu kadar saygısız olurlarki.Bu kadar basit değil,yazılanlar,duygular,düşünceler.Ama insanlar çok basitleşmiş evet.

Öyle işte,sinir oldum sadece.
Sonradan edit:Silinmiş lan,oley!Şey,şikayet etmiştimde.

Alevkadın&Kardanadam

Ben alev kadın.Sense kardanadam.Dışardasın,karlar yağıyor üstüne.Daha da çok şişmanlaşıyorsun kardanadam.Zeytinden gözlerin,parlamaz artık.Havuçtan burnun uzamiş biraz.Peki ya dudakların?Bir kaç zeytin parçasından "mutluymuş havası" veren düşünceler.Mutlu sanıyorlar seni kardanadam.Üşümezsin sanıyorlar, üstündeki kıyafetlerden.Eriyorsun sen aşkından.Ben alev kadın,yaklaşamıyorum sana aşkımdan.Gelemiyoruz yanyana kardanadam.Ben uzaktan izliyorum seni..Korkuyorum alevlerimden saçılan ateşler üstüne gelecek diye.Yanyanayız şimdi kardanadam.Tam öpücekken ben seni,damlalar damlıyor üstünden.Akıyorlar bana çarpıp düşüyorlar yere.Gözlerinden akan "sular"kardanadam...Sen su olacaksın.Öleceksin kardanadam!Biz yanyana geldik."imkansız aşkı" başardık.Eriyorsun..aşkından..yok olacaksın su olacaksın kardanadam...Ama bende ölücem.Sen eriyip "su" olduğun zaman.O suyla yokedecekler beni kardanadam.Benim seni erittiğim gibi..Beni söndürecekler kardanadam..


Hoşçakal kardanadam.
Sönüyorum farkında olmadan.
Karlar yağıyor üstüme,
Sensizlik başlıyor kardanadam!